6Kurumun varlığı, ihtiyaçları karşılamasına bağlı olmalıdır! İşletmelerin varlıklarını sürdürebilmeleri müşterilerinin memnuniyetine bağlı olduğu gibi, okulların da öğrencilerin öğrenme ihtiyaçlarına ve velilerin beklentilerine etkili bir şekilde karşılık vermesi gerekmektedir. Bu da öğrencinin, öğrenme ihtiyaçlarının en uygun şekilde karşılanmasını ön plâna çıkaran bir eğitim uygulamasını getirmektedir. Yeni değerler, okulların yapı ve işleyişini karakterize eden hiyerarşik ve bürokratik yapının yerini, daha çok yerinden yönetilen ve profesyonel kontrolün egemen olduğu bir yapıya terk etme zorunluluğunu getirmektedir. Bu yeni paradigma okulun yapısındaki “rol, ilişki ve sorumluluklarda” temel bazı değişiklikler öngörmektedir.

Okuldaki otorite akışının daha az hiyerarşik olması bir zorunluluk hâline gelmiştir. Hiyerarşik yapının eğitimde kaliteden çok, mevzuatın yerine getirilmesine odaklanması, otoritenin daha az hiyerarşik fakat daha profesyonel bir akış seyretmesi zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır. Bu çerçevede öğretmen, yönetici ve diğer personelin okuldaki rolleri “daha genel ve esnek” tanımlanır olmuştur.

Bir ülkenin ekonomik geleceği, onun okul öncesinden 12. sınıfa kadar ürettiği beşeri sermayeye bağlıdır. Türkiye’deki durumu göz önüne aldığımızda beşeri sermaye potansiyeline rağmen ülkemiz eğitim sektöründe ciddi sıkıntılar yasamaktadır. Ülkemizde eğitim alanında özellikle son yirmi yılda birçok değişiklikler yapılmıştır. Bunların bir kısmı yüzeysel, bir kısmı ise ciddi değişiklikleri içerir. Tüm bu çabalar bize ülkemizde eğitim sektöründe bir tatminsizlik ve dolayısıyla bir arayış olduğunu göstermektedir.

Öğrenmenin doğasına ilişkin yapılan yeni çalışmaların sonuçları, bilgi teknolojilerindeki ilerleme, iş yaşamındaki değişmeler gibi önemli olgu ve olaylar eğitim sektöründeki arayışların kolay bir çözümü olmayacağının habercisidir. Bunların arasında en önemlileri şöyle tanımlanabilir:

1) Gençler arasında yüksek işsizlik oranı ile kendini gösteren düşük mezuniyet oranı ve yeterli becerileri edinmemiş işgücü

2) Okul ve iş hayatının becerilerinin, birbiri ile doğru eşleşmemesinden kaynaklanan okulu bırakma oranındaki yükseklik

3) Öğrencilerin eğitim kalitelerini ve eğitimsel çıktılarını etkileyen kültürel ve sosyal eşitsizlikler

4) İlköğretimde okuma yazma becerisinin, matematik okuryazarlığının ve yabancı dilin gelişmemesinde temel teşkil eden öğretmen başına düsen öğrenci sayısının yüksekliği

5) Orta ve yüksek öğrenimde kaliteli eğitime ulaşabilmek için geçilmesi gereken genel sınavlar

Tüm bu önemli problem alanlarının çözümünde kullanılacak ortak çözümün; kısa vadede çözüm olacağını umduğumuz uygulamalar yerine bizi adım adım ve alanların birbirleri ile olan ilişkileri dikkate alınarak oluşturulan politikaları uygulamak olduğunu söyleyebiliriz.

Türkiye’deki eğitim politikaları araştırıldığı zaman, eğitim politikalarında karar almanın önemli ölçüde geleceğe yönelik düşünme prosedürleri ile alınmadığını görmekteyiz. Bu sebeple, uzun dönemli ya da bir başka deyişle; sürdürülebilir politikaların oluşturulması ve ayrıca politika önerilenine bilimsel veri sağlaması açısından yapılacak çalışmalar önem arz etmektedir.

Elde edilecek kanıtların da eğitimcilerin ve eğitim politikası yapanların kararlarında yol gösterici olması umulmaktadır.