Bir ülkenin ekonomik geleceği onun ürettiği insan sermayesine bağlıdır. Türkiye’de ki durumu göz önüne aldığımızda; insan sermayesi potansiyeline rağmen ülkemiz eğitim sektöründe ciddi sıkıntılar yaşamaktadır. Ülkemizde eğitim alanında özellikle son yirmi yılda birçok değişiklikler yapılmıştır. Gösterilen çabalar bize ülkemizde eğitim sektöründe bir tatminsizlik ve dolayısıyla bir arayış olduğunu açıkça anlatmaktadır.

Bu arayışlar doğrultusunda nesnelerin sadece görüntüsüne odaklanan gözler; bilgisayarları, internet ağ sistemlerini ve sınıflardaki akıllı tahtaları  kanıt olarak gösterip, tüm bu teknolojik araçların kullanımını değişim olarak ele alabilir ve günümüz sınıflarının  20. yüzyıldakilerden oldukça farklı olduğunu zannedebilirler. Diğer yandan; okulların tasarlanış seklinin, kitle eğitiminin, öğrenci- öğretmen ilişkisinin ve okul yönetiminin geçen yüzyıldan ayırt edici şekilde farklılaşmadığını göz önüne alırsak, okullardaki değişimin aslında düşündüğümüzden daha yüzeysel olduğunu söyleyebiliriz. Bunun bir sebebi de kurumsal anlamda sınıf ve okul yapısının altında yatan sebep ve sonuç ilişkisini değişmemiş olmasıdır. Okulun dışında kalan kurumlar bilgi çağına geçmişken okullar sanayi devriminden bugüne bir evrim geçirmemiş ve yüz yıldan uzun zamandır aynı kalmıştır. Diğer yandan dünya modernden post-moderne, endüstriyelden post- endüstriyele, kırdan kente ve yerelden global değerlere doğru bir değişim içindedir.  Tüm bunlar doğal olarak eğitimde de bir paradigma değişikliğini zorunlu kılmakta ve 20.yy in eğitimini eleştiriye tutmaktadır.

TASAM da (Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi)  bu ortam içerisinde siyasi, ekonomik ve kültürel anlamda oldukça kapsamlı ilişkilerin sadece resmî diplomasi kulvarında yürütülen faaliyetlerle istenen düzeye getirilemeyeceği gerçeğinden yola çıkarak, “Global Sivil Diplomasi İnşası Zirvesi SİVİL GLOBAL 2016” kapsamında yapılan “Eğitim Diplomasisi Çalıştayı”  ile eğitim üzerine çalışmalarına başlamıştır.

Bu çalışmalar göstermiştir ki, eğitimdeki değişimin türü ve yönü hakkındaki tartışmalar bir yandan devam ederken, bir yandan da okulların geleceğine bir yön vermemiz gerekmektedir. Öğrenmenin doğasına ilişkin yapılan yeni çalışmaların sonuçları, bilgi teknolojilerindeki ilerleme, iş yaşamındaki değişmeler gibi önemli olgu ve olaylar eğitim sektöründeki arayışların kolay bir çözümün olmayacağının habercisidir. Bunların arasında en önemlileri olarak belirtebileceğimiz (1) üniversiteler dahil tüm eğitim kurumlarında nicelik kadar niteliğinde arttırılması, (2) öğretmenlik mesleğinin yeterliliklerinin gelişen teknoloji ile anlamsal ve şekilsel olarak değişim göstermesi, (3) okul ve iş hayatının becerilerinin birbiri ile doğru eşleşmemesinden kaynaklanan yeterli becerileri edinmemiş işgücü, (4) öğrencilerin eğitimsel çıktılarını etkileyen kültürel ve sosyal eşitsizlikler ve (5) eğitim kurumlarının hem eğitim yöntemleri açısından, hem de mekânsal anlamda güncel gelişmelere uyum sağlayamamasıdır. Tüm bu önemli problem alanlarının çözümünde kullanılacak ortak çözüm ise her bir problemi ele aldığımızda bize kısa vadede çözüm olacağını umduğumuz uygulamalar yerine bizi adım adım ve alanların birbirleri ile olan ilişkilerinin dikkate alınarak oluşturulan politikaları uygulamak olduğunu söyleyebiliriz. 

Türkiye de ki eğitim politikaları araştırıldığı zaman, eğitim politikalarında karar almanın önemli ölçüde anlık politikalar ile belirlendiğini inkar edemeyiz.  Uzun dönemli yada bir başka deyişle; sürdürülebilir politikaların oluşturulması ve politika önerilerine bilimsel veri oluşturması açısından yapılacak çalışmalara fazlası ile ihtiyaç vardır.

Turkiye’nin bir çok sektörüne vizyon sağlayan TASAM’ a (Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi) bağlı olarak kurulan, ESTEN’ in (Eğitim, Sanayi ve Teknoloji Enstitüsü) çalışmalarından elde edilecek kanıtların eğitimde yaşanan tatminsizlikleri gidermek adına eğitimcilerin ve eğitim politikası yapanların kararlarında yol gösterici olması umulmaktadır.